KUL ALLAH'A YAKLAŞTIKÇA İBADETİNİ ARTIRIR

Kul Allah´a Yaklaştıkça İbadetini Artırır
"Şüphe yok ki Rabbinin katmdakiler, O´na ibadet etmekten asla kibirlenmezler; O´nu tesbfh ederler Ve yalnız O´na secde ederler." (A´râf, 206).
Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır: [262]
Birinci Mesele
Allah Teâlâ, peygamberini zikre ve ona devam etmeye teşvik edince, bunun peşinden, zikre götüren sebebleri kuvvetlendiren hususu da getirerek,
"Şüphe yok ki Rabbinin katmdakiler, O´na ibadet etmekten asla kibirlenmezler..." buyurmuştur.
Bunun manası şöyledir: Melekler, onca kıymetli, alabildiğine temiz ve şehvet, gazab sebeblerinden, kin ve hased gibi şeylerden uzak ve berî olmalarına rağmen, ibadete, secdeye, huşûya ve itaata devam ettiklerine göre, insanın, maddeler âleminin zulmetlerine esir olmasından ve beşerî lezzetler ve insanî hususiyetlerle donatılmış olmasından dolayı Allah´a kulluk ve itaata devam etmesi daha evlâdır. 

İşte bundan dolayı Hz. İsa (a.s.), 
"(Allah) bana, hayatta bulunduğum müddetçe, namazı ve zekatı emretti"(Meryem.3i)demiştir.
Cenâb-ı Allah Hz. Muhammed (s.a.s)´e de,
"Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et"(Hicr, 99) buyurmuştur. [263]
İkinci mesele
Allah´ın Mekândan Münezzeh Olması
Müşebbihe, ayetteki,
"Rabbinin katmdakiler" tabirine tutunarak, "Bu ifadedeki ind (katında-yanında) lafzt, bir
mekan ve bir yön manasını ihsas ettirmektedir" demişlerdir. Buna şöyle cevap veririz:
"Biz bu sûrede (Araf, 54)ayetini tefsir ederken, Hak Teâlâ´nın bir mekan ve cihette olmasının imkansız olduğuna dâir, pek çok aklî ve naklî delil zikretmiştik. Bunun böyle olduğu sabit olunca, biz, "Bu ayeti te´vit etmek gerekir" deriz. Bunu birkaç yönden izah ederiz:
1) Allah Teâlâ bir başka ayetinde "O (Allah) sizinle beraberdir" (Hadid. i) buyurmuştur. Şüphe yok ki bu beraberlik cihet ve mekan bakımından değil, Allah´ın fazlı ve rahmetinin bizimle olması bakımındandır. İşte bu, tefsir ettiğimiz ayette de böyledir. Hem sonra hadis-i kudsîlerde, Cenâb-ı Allah´ın, 
"Ben, benim için kalbleri kırık (mahzun) olanların yanındayım" buyurduğu rivayet edilmiştir. Buradaki, "yanındayım" ifadesinin, mekan ve cihet bakımından bir yanında oluş manasında olmadığı hususunda bir ihtilaf yoktur. İşte ayetteki "katında" ifadesinde de böyledir.
2) Bu kelimeden maksad, şeref bakımından yakın (yüksek) oluştur. Nitekim, "Vezirin, padişaha büyük bir yakınlığı vardır" denilir. Bu tabirdeki "yakınlık" ile yer ve cihet bakımından yakınlık kastedilmemiştir. Çünkü padişahın kapıcı ve odacıları (hizmetkârları), yön ve mekan bakımından padişaha, vezirden daha yakındırlar. Şu halde bu sözde, nazar-ı dikkate alınan yakınlığın, mekan ve cihet bakımından olan değil, şeref bakımından yakınlık olduğunu anlıyoruz.
3) Bu, Cenâb-ı Hakk´ın, kendi (katına) izafe ederek, melekleri şereflendirmesidir. Çünkü Hak Teâtâ onları, şerefli ve kıymetli bir yerde yerleştirmiş ve o yeri nurların durağı, ruhların, taatların ve iyiliklerin yükseleceği bir yer kılmıştır.
4) Hak Teâlâ, melekleri anlatırken, "Rabbinin katmdakiler..." buyurmuştur. Çünkü onlar, Allah´ın mahlûkata gönderdiği elçileridir. Nitekim bir beldede dağınık olarak bulunsalar bile, halifenin ordusu için, "Halifenin katında büyük bir ordusu vardır" denilir. İşte burada da böyledir. Allah en iyi bilendir. [264]
Üçüncü Mesele
Ebu Bekr el-Esamm (r.h), meleklerin, insanlardan efdal olduğunu isbat için bu ayete tutunmuş ve "Çünkü Allah
Teâlâ, peygamberine ibadet ve zikri emredince, "Şüphe yok ki Habbinin katmdakiler. O´na ibadet etmekten asla kibirlenmezler" buyurmuştur. Bu, "Öyleyse senin ibadet etmen için daha çok sebep vardır" demektir. Bu söz ancak, melekler ondan üstün olduğu takdirde doğru olur" (demiştir). [265]
Dördüncü Mesele
Allah Teâlâ, meleklerin taatlan arasında, ilk olarak, onların Allah´ı teşbih ediyor oluşlarını zikretmiştir. Biliyorsun ki "teşbih", Allah´ı her türlü kötülük ve eksiklikten tenzîh etmektir, Bu ise, çeşitli marifet ve ilimleri bilmeye dayanır. Sonra Allah, onların tesbîh ettiklerini zikredince, bunun peşisıra, secde ettiklerini bildirmiştir. Secde, uzuvlarla yapılan bir şeydir. İşte bu sıra, taat ve kullukta asıl olanın, kalbe âit ameller olduğuna; uzuvların amellerinin, kalbin amellerine varıp dayandığına delâlet eder. Ayetteki, 
"Yalnız O´na secde ederler" tabiri, hasr manası ifade eder. Bu,
"Onlar, Altah´dan başkasına secde etmezler" demektir. Buna göre eğer,
"Ayetteki bu ifade ile, "Bunun üzerine meleklerin hepsi secde ett/"(Hicr, 30) ayeti nasıl bağdaşttrılabilir? Çünkü bu ayette meleklerin, Hz. Adem (a.s)´e secde ettikleri anlatılmaktadır" denilirse, şöyle cevap verilir: 
Allame Gazâlî: "Hz. Adem´e secde eden melekler, yeryüzü melekleridir. Ama gökyüzündeki büyük melekler Hz. Adem´e secde etmemişlerdir" demiştir. Bu hususta şu da söylenebil İr:" Ayette ki, "Yalnız O´na secde ederler" ifadesi, meleklerin Allah´dan başkasına secde etmediklerini anlatır. Bu da, umûmî bir ifadedir. Ama, "Meleklerin hepsi (Adem´e) secde ettiler"(Hıcr.so)ayeti, hâs bir ifâdedir. Hâs ifâde, âmm (umûmî) olan ifâdeden önce nazar-ı itibara alınır." Bil ki meleklerin, Allah´a kulluğa iyice dalmış olduklarını gösteren ayetler pek çoktur. Nitekim Cenâb-ı Hakk´ın. meleklerin sözü olarak naklettiği,
"Biziz, o saf saf dizilenler, mutlak biz. Biziz o teşbih edenler biz"(Satfât, 165-166) ayeti ile "Melekleri görürsün ki, Rablerine hamd ile teşbih ederek Arş´m etrafını kuşatmışlardır" (Zümer, 75) ayetinde olduğu gibi... Allah en iyi bilendir.
Allah, ümmi peygamber Hz. Muhammed efendimize, onun âl ve ashabına bol bol salat-ü selâm eylesin (Amin).[266]
kaynak
[262] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu?l-Gayb, Akçağ Yayınları: 11/232
[263] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu?l-Gayb, Akçağ Yayınları: 11/232
[264] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu?l-Gayb, Akçağ Yayınları: 11/232-233
[265] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu?l-Gayb, Akçağ Yayınları: 11/233
[266] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu?l-Gayb, Akçağ Yayınları: 11/233-234

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder